10 ARALIK İNSAN HAKLARI GÜNÜ
10 Aralık, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 10 Aralık 1948 tarihinde kabulü ile birlikte tüm dünyada bu konuya ilgi çekmek amacıyla İnsan Hakları günü olarak kutlanmaktadır.
Hak kavramını hukuken inceleyecek olursak, hukuken korunan ve sahibine bu korumadan yararlanma yetkisi tanınan menfaatlere, hak denir. Bu tabirde hakkın varlığı ve korunması ancak hukuki şartlara bağlanmaktadır. Hakkın her ne kadar ahlaki nedenlere bağlı olduğu durumlar olsa bile hakkın varlığı ve korunması için hukuki bir sebebe dayanmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
İnsan Hakları kavramı üzerine en önemli gelişmeler 17. ve 18. yy’dan itibaren başlayıp günümüze uzanan bir süreçte gerçekleşmiştir. Keza bu vakte kadar ki süreçlerde sınırsız ve dokunulmaz olan devlet gücü insanlara ve insanların haklarına oldukça zarar vermiş ve bu durumda ortaya çıkan İnsan Hakları Doktrini fikri ortaya atılmıştır. Bu görüşe göre insanlar sırf insan oldukları için doğuştan elde ettikleri bir takım dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez haklara sahiptirler. Böylece devlet insanların doğal haklarına saygı göstermek zorunda kalmıştır.
İnsan Haklarının herkes için tanınması şüphesiz ki devletlerin bu konuda somut adımlar atmasıyla mümkün olmuştur. 1792’de Danimarka 1807 yılında ise İngiltere köle ticaretini yasaklamış olmakla birlikte uluslararası alanda ilk büyük adım 1815 yılında Viyana Kongresinde devletlerin köle ticaretini kaldırdıkları kararı imzalamış olmalarıdır. Amerika’ya kıyasla Avrupa bu konuda en somut adımları atmakla köleliğin kaldırılması hususunda öncü rol almıştır. Köleliğin dışında gerçekleşen ve insan hakkı ihlali olarak değerlendirilebilecek diğer hususlar arasında düşük ücretlerle ve uzun saatler çalıştırılan çocuk işçiler ve yetişkinlerdir. Fransa’da tekstil sanayisinde 1840’lı yıllarda 6-8 yaş aralığında çalıştırılan çocukların ölüm oranlarında aşırı bir artışın olduğu aynı zamanda İngiltere’de günlük çalışma saatinin 14-18 saate kadar çıkması özellikle bu durumların yabancılara uygulanması gibi ihlaller söz konusudur. Bu sebeplerden ötürü sürekli ezilen işçi sınıfı isyanlara başvurmaktan çekinmemiş olmakla birlikte İnsan haklarını devlete kabul ettirme yolunda ciddi adımlar atmıştır. Bireyin hakkını devletin tanımasının yanında bu hakkı koruması da gerekmektedir. Şöyle ki eğitim hakkından kimsenin mahrum bırakılamayacağı anayasamızda yer alsa da devletin bu hakkı bireylere en iyi şekilde sunması ve bu hakkının kullanımının kısıtlanmasını engelleyecek fiillerde bulunmaması gerekmektedir. Böylelikle devletler hakkı tanımakla kalmamış aynı zamanda bu hakkı koruyan bir konumda yer almıştır.
İnsan hakları doktrin safhasından çıkıp uygulama safhasına geçmesi Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi ile başlamış olup bunlardan en önemli gelişmelerden biri olan Virginia Haklar Bildirgesi idi. Amerikan Haklar Bildirilerinden en önemlisi olan bu bildirge 12 Haziran 1776 tarihinde yayınlanmış olup ilk maddesinde insanların doğuştan elde ettikleri birtakım haklardan hiçbir şekilde vazgeçemeyecekleri, devredemeyecekleri aynı zamanda bunlardan yoksun bırakılamayacakları yer almış ve her insanın eşit derecede özgür olduğu düşüncesine yer verilmiştir. Her ne kadar bu hakların doğuştan elde edildiği, devredilemezliği ve dokunulmazlığı garanti altına alınsa da bu hakların devlete karşı garanti altına alınması henüz söz konusu değildi. Ayrıca devletlerin bu hakları ne ölçüde uygulayacağı sorunsalı da mevcuttu. Bu ayrımcılık 19. Yüzyıl boyunca devam etmiş olup belirtilen haklar herkese eşit derecede uygulanamamıştır. Şüphesiz ki İnsan Hakları adına en önemli gelişmeler 20. yy’da meydana gelmiştir.
Dünyanın iki kere savaştığı bu yüzyılda insan hakları ihlalleri çokça yaşanmış olmakla birlikte İnsan Hakları konusu sık sık gündeme gelmiş ve bu konuda çalışmalar ikinci dünya savaşının ardından başlamıştır. Keza birinci dünya savaşından sonra iktidara gelen diktatörlük rejimleri kurulmuş ve devletin insanlar üzerindeki baskıları ve adaletsizlikleri artmıştır. Geride kalan savaştan sonra İnsan Hakları sadece haklar bildirilerinde yer almakla kalmamış aynı zamanda bu haklar milletlerarası sözleşmelere konu olmuştur. Böylelikle yaklaşık üç asırdır insan hakları konusundaki girişimler milletlerarası hukukun konusu olmuş ve 10 Aralık 1948 tarihinde İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanmıştır. Avrupa Konseyine üye devletler 4 Kasım 1950 tarihinde Roma’da sözleşmeyi kabul etmişlerdir. Bu belge dışında diğer hak kategorileri çocuk ve kadın hakları üzerinedir. 1948’de İnsan Hakları Bildirgesine çocuk haklarına da yer verilmiş olmakla birlikte sözleşme genel insan haklarını konu aldığı için bu hususta 1959’da Çocuk Hakları Bildirgesi de yayınlanmıştır. Genel olarak bakıldığında çocukların kendilerini idare edememesi ve haklarını aramaya muktedir olmadıkları sebebiyle korunmaya muhtaç olarak görülmekte ve bu konuda uluslararası alandaki çalışmalar artmıştır.
İnsan Hakları ile ilgili bir diğer belge olan 4 Kasım 1950 tarihinde kabul edilen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’dir. 1948 yılında çıkan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi bir bildiri olduğu için Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinden temel olarak ayrılmıştır. 3 Eylül 1953 tarihinde yürürlüğe giren sözleşme 1948 yılındaki beyannameye nazaran daha ileri bir adımdır. Bu sözleşme ile söz konusu insan haklarının uygulamada kolaylıkla uygulanması amaçlanmıştır.
Sözleşmenin 2. Maddesi yaşama hakkının yasayla korunduğunu ve yasanın ölüm cezası ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece hükmedilen bu cezanın infaz edilmesi dışında hiç kimsenin yaşamına kasten son verilemeyeceği açıkça belirtilmiştir. Ayrıca 3.maddede hiç kimsenin işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muameleye veya cezaya tabi tutulamayacağı yer almıştır. Bunun dışında yer alan köle ve zorla çalıştırma yasağı, adil yargılanma hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, ifade özgürlüğü, ayrımcılık yasağı gibi unsurlar da ayrıca belirtilmiştir.
Sonuç olarak İnsan Hakları devletlerin, milletlerin ve uluslararası tüzel kişilerin de olduğu uluslararası alanda insanı insan yapan ve doğuştan kazanılmış haklarını korumayı amaçlayan bu minvalde devletlere, kişilere yaptırım uygulayabilen evrensel bir hak grubudur. Bu hakların korunması için yapılmış olan bildiriler, antlaşmalar veya iç hukukta düzenlenen düzenlemelerle birlikte günümüzde İnsan Hakları eskisine nazaran daha bir önem kazanmış aynı zamanda ihlallerin olması durumunda da ciddi yaptırımların söz konusu olduğu bir alandır.
No responses yet